27 Aralık 2018 Perşembe

“Better Call Saul” İnceleme: (S4E10) “Winner”


"The winner takes it all
The loser standing small"
ABBA

Yılın kapanış mesajı muhtemelen. Son bölümün notları hazırdı ama bir türlü oturup yazıya dönüştüremedim. Sanki bu incelemeden sonra uzun bir süre diziyle görüşemeyecekmişiz gibi hissedip "son birlikteliğimizi” geciktirmek istedim belki de. Son 3-5 yıldır seyrettiğim diziler içinde “bana en çok yaklaşabilen” drama dizisi BCS oldu. Duygusal bir bağımız oluştu adeta. Baştan savma bir uğurlama yapamazdım. 

İlk sekansa geçmeden önce jenerikte dikkatimi çeken bir noktayı paylaşmalıyım. “World’s greatest lawyer” yazan kupanın ağır çekimle yere düşüşünü seyrediyoruz. Bu da Jimmy’nin düşüşü ve  Saul’un doğuşunu sembolize ediyordu bana kalırsa.


Yapım Notları
Yapım ekibi bu bölümde olayların sıralamasını tayin edip kurgularken (sequencing of events) zorlanmış. Mike ile Jimmy timeline’ını ayarlamak gerekiyormuş çünkü Jimmy'nin timeline aşağı yukarı 1 haftayı kapsıyor. Mike/Lalo/Werner süreci ise superlab sekansı haricinde bir günde geçiyor. Dunkirk’deki gibi dönüşümlü iki timeline olarak vermek istemişler. Ama seyredince olmadığını anlamışlar ve kurguyu en baştan tekrar yapmışlar.  Bunu yaparken “file cards for sequences” kullanılmış.  Cemetery. Mike kills Werner gibi isimler verilmiş kartlara. 

Sonunda gece ve gündüz ayrı olduğu sürece zamanlamaların sorun olmadığını anlamışlar. Yoksa birinde bir haftalık diğerinde iki günlük bir süreci vermenin anlatıma zarar vermediğini görmüşler.

Fark etmişsinizdir sezonun, belki de dizinin en uzun bölümüydü. Buna rağmen bazı kısımlar çıkarılmak zorunda kalınmış.  Nacho’nun bir sahnesi varmış mesela ama kesilmiş mecburen. Başka bir sezonda da finalde yer kalmadığı için Mike olmamıştı.



Lalo’nun dürbünle gözetlediği tavuk çiftliği Breaking Bad’den tanıdığımız bir mekan. Fakat bu mekan BB dördüncü sezonundayken yıkılmış. Geçen sezon aynı yer için "matte" kullanmışlar. Bu bölümde green screen de kullanarak Wacom tabletlerle yeniden eskisi gibi yaratmışlar. Matte painting, repositioning, 3D modelleme, ışıklandırma ve uydu fotolarından faydalanılmış.

Bu sezonun sonuna doğru Gus’ı oynayan Giancarlo Esposito kayak yaparken kaza geçirmiş ve ayak bileğini kırmış. 8-9-10 eplerde sakat. Ağırlık veremiyor çünkü yürürse sigorta masrafları karşılamam demiş. Dolayısıyla bir dublör bulmuşlar ve bu bölümde de olan yürüdüğü sahneler arkadan dublörle çekilmiş. Hatta Gus’ın sahneleri sonradan başka yönetmen çekmiş ve bütüne dahil edilmiş.


 “Gumshot” dedikleri sahnede (gunshot kelimesine gönderme yapılırken aynı zamanda “shot”ın çekim anlamına da atıf var) Mike’ın arabayla kendisini takip eden Lalo’dan park bekçiliği yaptığı dönemdeki birikimiyle şiddet kullanmadan kurtulmasını istemişler. Sonunda makineye biletle birlikte sakız koyunca sistemi bozmasında karar kılmışlar. Çekimlerde gerçek ciklet değil, iyice yapış yapış ve renkli gözüksün diye başka maddeler de katmışlar.

Yönetmenleri genelde Melissa Bernstein buluyor. Her birinin yeni bir şeyler kattığını söylüyorlar. Mesela Terry Mc Donaugh’un “short focus shots” kullanmasının artı değer olarak yansıdığı söylendi.

Çekim öncesi hazırlık inanılmaz yoğun ve özenli. Daha o dönem nasıl bir iş çıkacağı büyük ölçüde belli oluyor.

Diane Mercer insanların ne renk giyeceğini, duvarda hangi sanat örneklerinin olacağını, hatta duvarın ne renk olacağını bile uzun uzun tartıştıklarını söylüyor.  

Normalde teaser + 4 act şablonu uygulanıyor ama bu uzun sezon finalinde teaser + 6 act kullanılmış.


















AÇILIŞ
Tekrar tekrar seyrettirdi bu açılış kendini. Hüzünle karışık bir coşku. Buruk bir gülümseme. Hepsi vardı. Hani “coğrafya kaderinizdir” derler ya, İbni Haldun’du galiba, gerçekten biraz öyle. Sırf coğrafya mı? Aileniz de kaderinizdir. Yüzde yüz mü? Hayır, ama ciddi ölçüde kaderinizdir.

Chuck erken ayrılıyordu Jimmy'nin bardaki avukatlığa kabul kutlamasından. Jimmy, şimdi karaoke sırası bende falan deyip biraz daha tuttu. Ve ABBA’dan “Winner takes it all” şarkısı çalmaya başladı. Jimmy çıktı sahneye. Berbattı sesi. Chuck’ı da çıkardı yanına ve adam istemeye istemeye çıktığı sahnede nasıl güzel söyledi anlatamam.

Sonrasında neler yaşayacaklarını bilerek bu sahneyi seyretmek çok hazindi. İnsan bazen “nasıl geldik buralara!” der ya, tam öyle bir durum. Hele şarkının sözlerindeki örtüşmeler: 

“I was a fool…playing by the rules”

Yapımcı Vince Gilligan’ın bu bölümde Chuck’ı yorumlarken söylediği söze aynen katılıyorum:  

“Chuck’s OK when Jimmy needs help and feels superior. This show can be taught in a psyche class in the university”

Karaoke çekiminin yapıldığı pub, dizi ekibinin yemeğe gittikleri bir yermiş. Uygun olduğunu düşünmüşler.


Bu şarkıyı yine anlamlı olması açısından bilerek seçmişler. Bakın hikayesini anlatayım. Bir kere “Winner takes it all” şarkısında ısrarcı olan, yapımcı Peter Gould. Beraber şarkı söyledikleri bir sahne koyalım denince bu şarkıyı istemiş.

Eğlenceli, mutlu, birlikteliklerinin en iyi anlarından birini yansıtmak istemişler. Çekimler sırasında bir gün Chuck’ı oynayan Michael McKean bulduğu bir gitarla şarkı söylediği için sesinin çok iyi olduğunu biliyorlarmış. Her neyse, müzik direktörü Thomas Golubic’e bu şarkıyı istediklerini söylemişler. Golubic 1970lerde çocukken Almanya’da yaşamış. Her yerde ABBA’nın çaldığı yıllar biliyorsunuz.

Fakat günümüz müzik piyasasında ABBA piyasada seçiciliğiyle tanınıyormuş. Kimseye şarkılarını kullanma izni vermiyorlar kolay kolay. Maddi olarak aştıkları için paraya falan bakmıyorlar. Şarkılarını kullanan herkes, süreçte aktif olarak yer aldıklarını ve sözlerin tutulup tutulmadığını kontrol ettiklerini anlatıyor. Golubic’in bu konuda da bir avantajı var. ABBA gurubundan Bjorn ile İsveçteki bir müzik festivalinde tesadüfen tanışmış. Onu görünce “You, u breaking bad guy, right?” demiş Ulvaeus. Diziyi ne kadar sevdiğinden bahsetmiş hep. BCS’u da seyretmeye başladığını ve hikayenin anlatımına ve müziklerine bayıldığını söylemiş.

Dolayısıyla yapım ekibi ABBA şarkısı isteyince şahsi tanışıklığı olması rahatlatmış biraz Golubic’i. . Yine de ya olmazsa diye çok karın ağrısı çekmiş. Zaten altıncı bölümde Jimmy’ye iş yerinde tel geldiğinde belli belirsiz yine bir ABBA şarkısı kullanılmış. İlk değilmiş dizide. Ben fark etmemiştim açıkçası.

İşte o dünya güzeli anlamlı parça: 







Mike ve Werner
Mike şehirden çıkmadan Werner’i yakalama peşindeydi. Aslında artık onu kurtarmasının zor olduğunu biliyordu ama hiç değilse belki karısını öldürmelerini engelleyebilirim çabasındaydı adamcağız.

Lalo kendisine kullanabileceği bir bilgi çıkartmak uğruna işleri karıştırıp durdu.

Mike, Werner’i bulduktan sonra ıssız bir yere götürdü. Az ama öz konuştu.

“It was never up to me…”

“Werner, nothing u can say or do will make anyone trust u again”

Bu noktada Jimmy’nin burs alamayan kıza yaptığı konuşma aklıma geldi. Ne diyordu bir cümlede: “One mistake and its for all.”  Böylece paralel hikayeler kesişti yine. Werner bir hata yaptı ve her şeyin sonu oldu. Mafya öldürüyor, toplum ve hukuk süründürüyor. Tabii buradaki süründüren hukuk, uygar ülkelerdeki hukuk, yoksa barbar milletlerin varmış gibi yaptığı bir “devlet oyuncağı” değil.

Mike yapabileceğinin en fazlasını yaptı Werner için. Gus’ın psikopat adamlarının elinde ölmesini önlerken,  karısını da kurtarmış oldu. Bir nevi “mercy killing” sayılabilir bence. Daha fazlası elinden gelmezdi.

Mike’ın Werner’i öldürdüğü sahnede geniş açı bir çekim yaptılar. Ayrıntılar gözükmedi. Sadece silüetleri gördük. Zaten o esnada iki karakter de birer silüetten ibaretti, özgür iradeleri bir üst gücün gölgesinde silinmişti. Duygusal anlardı. Breaking Bad dizisindeki geniş açılı infaza benziyordu sinematografi açısından.







"Benim elimde değil ki Werner..."



Jimmy ve “Saul’un Manifestosu”
Chuck için bir parti verip, Jimmy’nin, abisinin anısını yaşatmak için “cömertçe” çalıştığını hukuk camiasına yaydılar bildik ekiple.

Sonra şirketin toplantı salonunda Chuck adına verilecek bursa başvuranlarla mülakat yapıldı.
Esposito diye bir kıza kimse oy vermedi mülakatta. Dükkanda hırsızlık yaparken yakalanmış geçmişinde. Jimmy onu korumak için anlamlı bir konuşma yaptı:

“My point is that maybe someone who’s been in trouble, someone who doesnt have a perfect record, u know, who’s made mistakes and faced the consequences, maybe she brings something that the others dont.”










Kimse kararından dönmedi. Jimmy kızın peşinden dışarı çıktı ve ona Saul Goodman’a dönüşümünün nedenini ve yaşam manifestosunu beyan etti adeta:

“Hi, U didnt get it. U were never gonna get it. They…They dangle these things in front of u…They tell u u got a chance…but I’m sorry..Its a lie. Because they had already made up their mind. And they knew what they were gonna do before u walked in the door. U made a mistake and they are never forgetting it. As far as they re concerned ur mistake is just…its who u are and its all u are. And I’m not just talking about the scholarship here. I’m talking about everything. I mean, they’ll smile at u, they ll pat at u on the head, but they are never ever letting u in. But listen, listen. It doesnt matter. It doesnt cause u dont need em. They re not gonna give it to u. So what? U re gonna take it! U re gonna do whatever it takes. D u hear me? U re not gonna play by the rules. U re gonna go ur own way. U re gonna do what they wont do. U re gonna be smart. U re gonna cut corners. And u re gonna win. They are on the 35th floor, u re gonna be on the 50th loor. U re gonna be looking down on them. And the higher u rise, the more they gonna hate u. Good good, u rub their noses in it. U make them suffer. U dont matter all that much to them. So what? Screw them! Remember, the winner takes it all!

Aslında Saul’a dönüşmeden önce son günlerini yaşayan Jimmy’ye, yani kendi kendine konuşuyor gibiydi. Sonrasında gitti karanlık otoparka, araba da çalışmayınca duyguları boşaldı ve tepine tepine ağladı adamcağız. Ne yapsa tutunamayan / yaranamayan / olduramayan Jimmy karakterine bir ağıt, bir requiem gibiydi bu sahne.

Neyi hatırlattı biliyor musunuz?
Efsane dizi “Lost”un en kritik anlarından birini. Son sezonda Ben Linus’ın Iliana’ya yaptığı itiraf sahnesini.Ne unutulmaz bir andır o. 

Seçenek bırakmaz ve sürekli itersen, sonra o insanların hoşuna gitmeyen seçimlerini sorgulamayacaksın.



Karanlıkta kalmış bir adam

Final
Jimmy ne yapsak olmayacak, avukatlık lisansını geri alamayacağım ruh halindeydi. Chuck’ın mektubunu mahkemede koz olarak kullanmaya karar verdi.

Mahkemede yargıçlar önceden kararını vermiş gibiydi. Tıpkı kıza yaptığı konuşmadaki gibi.  Sözü Jimmy’ye verince “sadece bir mektup okuyacağım” dedi ve kağıdı cebinden çıkardı. Okurken kontrol etti yargıçları göz ucuyla, sanki önemsemiyormuş gibi belgeleri karıştrıyorlardı. Anında fikir değiştirip “Sizi duygusallıktan vuracaktım ama bu mektup ikimizin özeli öyle kalmalı” diyerek okumayı kesti. Tüm yargıçların dikkatini üstüne toplamış oldu. Sonrasında “nefis bir dürüstlük ve samimiyet taklidi” yaptı. Hem yargıçlar hem de Kim inandı. İstedikleri karar çıktı ve Avukatlığa dönüş yolu açıldı. Zaten bana sorarsanız bu hayatta herkesin istediği dürüstlüğün kendisi değil, herkes “aslından ayrılamayacak kusursuz bir dürüstlük taklidi” istiyor. İstediğini verince de yolundan çekiliveriyorlar.



Karar arifesi: Jimmy mi Saul mu?









Saul Goodman

Kim işte beklediğim Jimmy zannederken çıkışta Jimmy “Nasıl kandırdım ama” diye konuşmaya başlayınca bir anda beyninden vurulmuşa döndü çünkü kendisi de o kandırılanlar arasındaydı. Her bölümde en az bir filmi anma ritüelinin konuğu bu bölümde “Matrix”ti. Hani şu en meşhur  sloganı “What is real?” olan film. Yine bölümün ana temasına yakışır bir gönderme olarak zihnime göz kırptı.  

Memurlar evrakları halletmek için çağırdıklarında Jimmy artık “McGill” ismini kullanmayacağını söyledi. Kim iyice şaşırdı ve arkasından seslendi
“Wait, Jimmy, what?
Cevap tanıdıktı: “Its all good man” :)

Dönüp uzaklaşan bir Jimmy ve arkasından bakakalan bir Kim ile dördüncü sezon bitmiş oldu.

Artık hem Jimmy hem de Mike geri dönüşü olmayan yola girmiş durumda. Ne kadarı kendi istekleriyle ne kadarı kaderin cilvesi tartışılır. Gerçek olan, bu yola girenlerin sonunu Werner örneğinde izlemiş olduk.

Jimmy artık ne abisine ne de Kim’e yaranmak için davranışlarını değiştirmeyeceği bir Saul Goodman karakterine "sığınmanın" arifesinde.

Bundan sonra bildiği gibi davranacak
çünkü başka dilden anlamıyor hayat.










Bu içerik Kuzey Kalesi tarafından hazırlanmıştır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...